15 Haziran 2020 Pazartesi

YALNIZLIK MACERASI

Öyle yalnız kaldım ki hayatımda
Kimi gün öldüm kimi gün ilah oldum
Çok zaman annemin dizlerine hasret
Koydum başımı kendi dizlerime
Doya doya ağladım

Paylaşırsa dost paylaşırmış
İnsanın derdini sevincini
Dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör
Hangi kapıyı çalsan kimseler yok
Hangi omuza dokunsam yabancı çıkar

Aşık mı olmadım taparcasına
Bir Mecnun geçti o çöllerden bir de ben
Diz mi çektirmedim alemde Kerem gibi
Ferhat gibi gürz mü sallamadım dağlara
Ne Leyla yar oldu bana ne Aslı ne Şirin

O gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum
Sabahları sokağa çıkmadan evvel
Cesaret şairim cesaret
Kendi saçlarımı okşuyorum geceleri
Sevgilimin saçları niyetine.

OTUZ BEŞ YAŞ

Yaş otuzbeş! Yolun yarısı eder, 
Dante gibi ortasındayız ömrün. 
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.

N'eylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.

11 Haziran 2020 Perşembe

YA TUTARSA?

Bir gölün kenarında hoca bir gün,
Kendi kendine bir şeyler yaparmış;
Epey yakınlarında da o gölün,
Bir adamcağızın evi varmış.
Tam da adam geçiyormuş oradan,
Hoca elinde kaşık suya eğildiği an,
Merak etmiş, sormuş:
Hayrola Hoca?
Böyle kendi kendine, 

bu koskoca gölün kenarında ne yaparsın ki?
Hemen bir doğrulup bakmış seninki.
Sonra yeniden koyulup işine,
- Merak mı ettin, biraz büyükçe bir iş, demiş.
- Anladık büyükçe bir iş ama ne?
-Göle biraz yoğurt mayası katsam,
Şöyle bir iki kaşık... Bir tutarsa yaşadık!
Hiçbir şey anlamamış lakin adam;
- Göl, demiş, yoğurt mu olacak yani?
Eh Hoca, pek ömür adamsın hani!
Göl maya tutar mı, olur iş mi bu?
Gözüm çıksın sende de akıl varsa.
Hoca kızmış:
- Ben bilmez miyim onu? Elbet tutmaz...
Ama ya bir tutarsa?

9 Haziran 2020 Salı

HAYAT BİR SAHNE

Bütün dünya bir oyun sahnesidir.
Kadın, erkek bütün insanlar da oyunculardır.
Her birinin giriş ve çıkış zamanları vardır.
Yedi perdelik bu oyunda kişi birçok roller oynar.

İlk önce süt ninesinin kollarında ağlayan, salyalarını akıtan bebektir.
Sonra sızıldayan, çantası ve tertemiz sabahlık yüzüyle isteksiz isteksiz, sümüklü böcek gibi sürünerek mektebe giden talebe. 

Sonra fırın gibi derinden nefes alan, sevgilisinin kaşına destan yazan aşık.
Sonra garip küfürler savuran, pars sakallı, şerefi üstüne titreyen, çabuk kızıp kavgaya girişen, su kabarcığından farksız şöhreti hatta top ağzında bile arayan asker. 

Daha sonra hürmetli, yuvarlak göbeği besili bir piliç ile astarlanmış, bakışı sert, sakalı usûlünce kesilmiş, ârifane hikmetlere ve harcıâlem misallere hakim, böylece rolünü oynar. 
Altıncı çağ burnunda gözlük, yanında kese, eskimeden saklanmış pantolonu sıska bacaklarına büsbütün bol gelen, vücudu kupkuru, ayağı terlikli soytarı halini alır; kalın erkek sesi tekrar çocuk sesi gibi incelerek düdük sesine döner.
En sonuncusu bu garip ve heyecanlı hikayeyi nihayetlendiren sahne, ikinci çocukluktur.
Tam bir nisyandır: Dişsiz, gözsüz, tadsız, hiçbirşeysiz. 

- Şekspir

8 Haziran 2020 Pazartesi

KİM SUÇLU?

Bir belâdır sarmış dünyayı:
Ne günahlar işlenmiş ki Allah kızmış,
Salmış yeryüzüne vebayı.
Adı batasıca bir geldi mi,
Geldiği gün doldurur cehennemi.
Hayvanlar başlamış bir bir tutulmaya
Her tutulan ölmüyormuş ama,
Kötüymüş hepsinin hali.
Ölüm dayanmaya görsün kapıya,
Kim çıkar karın doyurmaya?
Tadı kalmamış etin kemiğin;
Ne kurt kuzu arıyormuş artık,
Ne tilki tavuk.
Kumrular bile sevişmez olmuş, düşünün!
Aşk olmayınca da dünyayı ne'eylersin? 


Aslan toplamış milleti, dostlarım, demiş:
Bu veba Allah'ın bir cezası bizlere:
Kimin günahı çoksa kurban edilmeli;
Gadab-ı İlâhî yatışmaz başka türlü.
Tarih boyunca hep böyle olmuş:
Bir can feda etmiş kendini,
Bir can kurtulmuş.
Gelin, sorguya çekelim kendimizi;
Yalan dolan yok,
Hatır gönül sayma yok,
Ne mal olduğumuzu koyalım ortaya.
En suçlu benim belki de olur ya!
Şu pis boğazım yüzünden
Az mı koyun yedim ben?
Ne günahı vardı bîçarelerin?
Haydi koyun yenir diyelim, çoban yenir mi, çoban?
Ben yedim.
Alın canımı, feda olsun, olsun ama,
Herkes de söylesin bakalım ne yaptıysa.
En suçlumuz ölmeli ki
Hak yerini bulsun sonuçta.

Sultanım, demiş tilki;
Bu kadar iyilik de olmaz ki!
Yakışır mı size böylesine yumuşamak,
Yok yere kendinizi ayıplamak?
Sizin koyun yemeniz mi günah?
Fesübhanallah!
İyilik etmişsiniz, şeref vermişsiniz
O âdî, o sünepe, o budala mahlûklara!
Çobana gelince:
Haddini bildirmişsiniz gereğince.
Hayvan gütme de ne oluyor yani?
Bizden üstün mü sanıyor kendini?

Tilki bunları der demez,
Dalkavuklar alkışa boğmuş ortalığı.
Gayrı hoş görülmüş herkese
Kaplanın kaplanlığı, ayının ayılığı.
Şirretlere gün doğmuş;
En azgın köpeğin bile
Bir evliya olmadığı kalmış.

Sonunda eşek söz almış:
Bir gün, demiş, hiç unutmam,
Papazın çayırından geçiyordum.
İn cin yok, acıkmışım;
Otlar öyle taze, öyle yeşil...
At bir dil, dedi şeytan.
Hakkım yoktu biliyorum

Ama gel de dayan.
Şöyle bir tadlarına baktım.


Sen misin bunu söyleyen, yüklenmişler eşeğe,
Bir kurt, gûyâ okur yazar, çıkmış kürsüye:
İşte, demiş, içimizdeki şeytan!
Üstümüze lânet yağdıran budur,
Bu uyuz, bu baldırı çıplak, bu mendebur!
Kurt coştukça coşmuş,
Delil melil ne lazım ise bir bir bulmuş.
Eşeğin bir lokma suçu sehpalık olmuş.
El-âlemin otunu yemek ha?
Yalnız ölüm temizlermiş bu cinayeti..
Ve neticede bizim eşek boylamış cenneti.

Sarayda akla kara
Böyle çıkar ortaya:
Zorlu ne yapsa eyvallah,
Yoksul ağzını açsa günah!